11 Aralık 2012

39 a 1 ekle sadece


Ahhhh ahhhhh diye başlasam bu yazıya mesela...
Devamında yazacaklarımdan korkarım :)

Daha usturuplu olmak lazım şimdi.... Pehhhhhh :)
Bana göre değilmiş :)

Yaklaşık 10 yıl önce 2-3 sene 29 yaşında bekledim ben. Kendimce zamanı durdurdum. Hatta buna kendimi de inandırmayı başardım dersem sakın gülmeyin bana tamam mı ;)
30'lu yaşlar deli gibi korkuttu beni...
Sonra bi baktım 35'i devirmişim :)
O zaman dedim ki kızım yolun yarısını devirdin bak zamanı durduramadın. Tevellüt belli :) 40'a geri sayım başladı...
İşte o yıllarda 40 lı yaşlarda olanları offfff nidalarıyla izledim. Yaşlanmışlar mı acaba diye meraklı bakışlarımı üzerlerinden çekemedim :) 

Ama hey hat....
İşte o an geldi çattı :)))))
Ağzımı doldura doldura KIRK demeye başlıyorum.

Geçenlerde konuyu kabusa bile bağlamışım bilinç altımda. Kabusumda tam bugün yataktan kalktığımda saçlarım bembeyaz, yüzüm kırışıklıklar içinde uyanıyordum. Başımda da bir baston. Ama kabusun absurtluğu olsa gerek bastonum taşlarla süslüydü :) 

Sabah aynaya baktığımda şükür herşey yerli yerindeydi :) 

O zaman bağıra bağıra diyorum ki hoşgeldin 4..............0.....
Sefalar getirdin...
Artık yeni bir sloganım var benim :)))

22 yıllık tecrübeli bir 18 liğim ben hahahahaayyyyytttttttt :)





1 Kasım 2012

bayram tatili özeti



10 gün boyunca işte buradaydık.
Arada Ankara kaçamakları yapsak da köyde olmak şahaneydi. Temiz hava, bol gıda ;)


Dalından meyvelerimizi topladık...
En organiğini bulunca kaçırmadık tabi, stoğumuzuda yaptık :))


Minicik evi bulunca evcilik evi ilan etti bizim bıdıklar :)
Evlerinin yanına yanaştırmadılar bile...


Odun ateşinde en alasından tepsi börekleri pişirip afiyetle yedik... Kalabalığa börek mi dayanır ?  Zor yakaladım pişmiş halinin fotoğrafını çekmek için :))


Kuşburnu topladık dalından. Yine kışa hazırlık...
Fındık fıstığın içine düştük, lop lop et olmasın diye diye :))


Çocukluğumda hiç tırmanamadığım ağaçlara, oğluşumun tek hamlede çıkmasını izledim keyifle, iyiki annnene çekmemişsin diye diye :))


Altın kızlar her akşam taş derdine düşmüşken, biz başlarında geyik sohbetleri çevirmenin derdine düştük en kahkahalısından :)


Gölbaşının akşam üstü manzarasına daldık bol bol......


Bizden önce dönüş yoluna koyulanların arkasından su döktük....
Su gibi gitsinler diye...


Ve sıra bize geldi... Sultanımla dedikodu yapa yapa yolu tamamladık :)
İnsanoğlu kuş misali işte :)) 
Şimdi ise biriken işlere yetişmeye çalışıyorum...
Ahhh ahhhh...
Gezersen böyle, çıkar acısı işte :)
Ankara kaçamaklarıda başka güne artık ;)



19 Ekim 2012

İyi bayramlar erken erken :)


Bayram tatilini erken başlatma kararı aldık :)
10 gün sonra görüşürüz...

İyi bayramlar şimdiden hepinize...
Sevgiyle kalın :)

10 Ekim 2012

kirpi çikolata


Ben bu çikolatayı çok severek yapıyorum son zamanlarda. Biyaşımadahagirdim yapmıştı ilk, bende mmmmmm gibi sesler çıkartmıştım ilk gördüğümde. Şimdilerde bizi biraz ihmal etse de, sevdiğim bloglardandır kendileri :))


Tarif çok basit

Yaş kadayıfı tepsiye ince bir tabaka halinde serin. Fırında açık kahve rengine dönene kadar kızartın. Kızarınca istediğiniz çeşitdeki çikolatayı benmari usulü eritin. Erittiğiniz çikolatanın içine kadayıfı aldığı kadar ufalayıp, karıştırın. Bir kaşık yardımıyla yağlı kağıt üzerine top top koyun ve buzlukta 10-15 dk şoklayın. Çıkarttığınızda kadayıflı çikolatalarınız hazır. Eriyecek diye hiç korkmayın, tazeliğini ve çıtırlığını uzun süre muhafaza ediyor.

Eğer ben tam ölçü istiyorum diyorsanız 250 gr yaş kadayıfa 4 paket büyük dikdörtgen çikolata kullandım. 25-30 adet çıkıyor bu ölçüyle...
Ufakda dip not: Bitter çikolatanın istenilen sıvılıkta olması için biraz süt ekledim içine ;)

Biyaşımadahagirdim'in tarifi için de buraya lütfen :)

Sadece mini tarifle geçiştirmeyelim biz bu postu. Bu şarkıda size gelsin. Ben tesadüfi olarak dinledim ve çok sevdim :) Bakalım sizde sevecek misiniz?


Tüm bekarlara "eski kafalı" bir yar nasip etsin diyelim hahahaaaaaaa :))

8 Ekim 2012

durum raporu veriyorum; yaz sezonu kapatılmıştır :)


Yağmur yağar mı acaba diye başlayan hafta sonu kaçamağımızı günlük güneşlik geçirdik şükür :))


Bundan sonra yağmur yağsa da umrumuzda değil...


Derilerimiz büzüşünceye kadar yüzdük....
Koskoca denizi bize bırakmışlar diye diye :))


Sakinliğin keyfini çıkardım bir de...
Cıstak müzikler bile kendini sakinliğe bırakmıştı...

Kitabımı evde unuttuğum için
yazlıkta bekleyen hatta uzun süre uzak durmayı planladığım Elif Şafak bile aldı kısmetini bu sakinlikten :)
Ehhh fena da gitmedi...

Bu hafta itibari ile deniz sezonu kapanmıştır tarafımızdan...
Karpuzu tekrar düşürdüğümüzde haber veririz ;)

Dingin bir hafta diliyorum hepinize...

4 Ekim 2012

eveeetttt sahnelerdeyimmm :)))

Sevgili "denizin yıldızı" beni mimlemiş. Hemde çok güzel bir mimle...
Çok eğlenerek cevapladım... Haydı bol müzikli mimimizeee :))

Sesinizin çok güzel olduğunu farzedin ve ideal sahne performansınızı tarif edin. (Hangi şarkıyı söylerdiniz, nasıl giyinirdiniz, size kimler yada hangi aksesuarlar eşlik ederdi?)

Anacım yaş 40a 1 var hala, oturaklı olmak lazım... Delirmiyim hiç :)) Mumlarla dolu bir sahnede, kırmızı bir elbiseyle (gözüm hala alda yalnız), yalınayak oturmuşum....
Vur kadehi ustam diyorum sakin sakin, hatta birazda içli....
Kalan sağlar bizimdir nasıl olsa;


Özel bir gününüzde bir koro yada özel bir kişi sizin için süpriz bir parça hazırlamış. Parçanın özelliği sizi tarif etmesi. Hangi parça olurdu bu?

Bende bi göz var, bi söz, bide saç derim ve bu şarkıyla bi serenad şahane derim hahaaaaa :)) Hala bi ormantiklik peşindeyim farkındaysanız. Bu demek oluyorki ruhum hala 18 lik ;)





İçinizde kalmış, söylenmemiş bir takım şeyler var. uygun şartların biraraya geldiğini hayal edin. O kişiye (yarım kalmış bir aşk, kırgın olduğunu bir dost vs.) duygularınızı anlatabileceğiniz bir fırsatınız var. Ona hangi şarkıyla duygularınızı anlatırdınız?

Çok arasın beni çoookkk derrr onu offfflarıyla başbaşa bırakırdım derim :)) Giden gitti canım dönmez geri ;)



Sizi şu an okuyanlara göndermek istediğiniz parça?

Olmazlar olur ya gelsin size de ;)))



Şimdi kimleri mimleyelim :))
Seçmek zor olduğundan bundan önceki posttaki şiirseverlere yollayalım mimimizi. Kabul ederlerse seviniriz kendileri ;)

Bal böcükleri
Bir mucizem var
Hayat Cafe Tarifleri
Klio'nun şarkısı
Bora'nın dünyası
Hanım iğnesi
Deli Anne
Pamuk prens
Anne mahsustan
Bir garip Şeyma

2 Ekim 2012

Şiir dediğin budur işte :))

Gün itibarı ile ilk akrostiş şiirimizi yazarak tarihe damgamızı vurduk :)))

Ormanda gezerim
Yılan, kertenkele ararım
Tırtıllar çıkar karşıma hep
Uzun uzun izlerim
Niye aslanlar yok ormanda, merak ederim.

Buda nerden çıktı demeyin... Ödev yaptık herhalde ;)

1 Ekim 2012

hafta sonundan....


Kesin karar verdim, şu futbol genlerinde var bu erkeklerin :))
Bu sene bir top merakı ki sormayın...
Tek kişilik futbol oyanır mı ? Oynanır :))
Hemde maç naklen yayınlanır...
Ne ağız susuyor, ne ayak duruyor...
Bana da duvarın dibinde izlemek düştü muazzam karşılaşmayı :))
Maç 4-3 bitti :) Her halukarda Oytun galip...
Ne galibiyet ama, pehhhh :)))


Taş ocağında çalıştım bu hafta sonu :))
Kırdım, attım, dizdim :)))
Amaninnnn pek bi yoruldum :))
Taş peşinde gezinirken üşüdüğümü bile fark etmemişim...
Sonuç; sistit-li bir hafta başlangıcı...
Hadi kocaman bi aferin bana ;)

Mutlu haftalar hepinize...

28 Eylül 2012

ben...



Dünden beri takılmış bi halde bu şarkıyı dinliyorum...
Şu sıralardaki ruh halime pek yakıştı galiba...
"Zaman, öyle de geçiyor... Hayat, böyle de bitiyor..."
Bu koşturmaca niye o zaman demeden de geçemiyorum kendime...
Kızıyorum sükunetsiz hallerime hatta...

Buda bugünden bi seçme işte...
Görüşürüz yine...

13 Eylül 2012

Acayip Sorular Mimi....

Sevgili Tubanne ve Bir mucizem var blog sahibeleri taaaaa bayramdan önce mimlemişlerdi... Ha tatil dedim, ha tatil dönüşü ayma pozisyonları dedim... Kısmet bugüneymiş.....
Kusura bakmayın Tubannecim ve Nilhancım :))

Mimimiz acayip sorulardan oluşuyor...

1- Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüz kaldı. Kalan 1 yılınızda ne yapardınız ?

Hoppaaaa !!!! Olmasın arkadaş böyle bişey :((
Ama öyle bişey olsa muhtemelen işi gücü sererdim ben... Kimseye sezdirmeden tüm gülücüklerimi alır yanıma sevdiceklerimin dizi dibine oturuverirdim... Anlatır, anlatır, sürekli anlatırdım...Gizli notlar peşinede düşerdim muhtemelen... Sağa sola onları ne çok sevdiğimi yazardım... Oğluma her yaşı için kesin bir video çekerdim...
Offff!!!! Ağlak pozisyona geçeceğim şimdi.. Kapattım bu konuyu....

2- Fobileriniz, takıntılarınız var mı, varsa neler?

Benden ala takıntılı olan insan yoktur herhalde :)) Şimdi üşendim sıralamaya... Ayrıntıya girmek isteyen buraya buyursun efendim :))

3- Bir sabah kalktınız ve dünyada hiçbir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız ?

Hey Allahım yaaaa :))) Bu soruları kim hazırladı çok merak ettim şimdi :)))
Yok arkadaş ben şişerim... Ben iki çift gülen göz görmediğimde direkt depresyona bağlarım... Benide götürün gittiğiniz yere diye bağıra bağıra ağlarım :))) Şaka bir yana kimse olmayınca ben konuşacak birini de bulamam :( Öldürün benim gibi gevezeyi daha iyi :))

4- Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız, neden ?

İtalya/Venedik... O gondollara binmeden ölürsem bi gözüm açık gider vallahi :))) Tek ormantik fantazim :))

5- İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz ?

Hahhhaaaaaa :)) Hiç itiraf etmiyim ben bunu :))
Ama tek bir gerçek var oğlumun öpücükleriyle hergün ben ANA KRALİÇE 'yim :)) Varmı bundan güzeli :)))

6- En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız olay ?

Hmmmmm.... Bak şimdi baya düşünmem gerek....
Yok yaaaa öyle küçük düşürücü olayım.... Yaptığım tüm salaklıklara ben gülerim hemde kahkahalarla :))
Tüm gün ters giyilmiş elbiseyle gezmişliğimde vardır, toplantı ortasında sütyenimin askısını düşürmüşlüğümde, etiketi sarkan bi elbiseyle düğüne gitmişliğimde vardır hahaaaa :)) Bak gülüyorum şimdi :)))

7- Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey.

Fotoğraf makinam, telefonum, ıslak mendilim :)

8- Hayatınızın bir kitap/film olmasını isteseydiniz hangisi olmak isterdiniz?

Kitap, film değil ama şu hani tatlı cadı vardı ya; Samantha :)) Takığım ben buna... Bir gün burnumu kıvırtıp herşeyi halledeceğim :))

9- İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk iş nedir ?

Şu boyu devrilesice hükümet var ya, teker teker onları temizlerdim... Neyse açmıyım bu konuyu :(((

10- Kendimizi kötü hissettiğimizde yaptığımız şeyler.

Alışveriş , kuaför, bikaç telefon görüşmesi, en olmadı kakılmış temizliği :))) Çözülemedimmi hala oturup böğüre böğüre ağlarım bide...

Bu mim eskidi aslında ama hala yapmayanlar vardır belki :) Kimler yanıtladı bu soruları takip edemediğimden tüm izleyicilerimi mimledim gitti :))  Buyrun efendim birde sizlerin yanıtlarınızı görelim bu acayip sorulara ;)

12 Eylül 2012

Gökçeada turuna devam / 3

Şimdide Pınarbaşındayız...


Ada ilk gördüğünüzde boz, kurak bir ada gibi... İçlere doğru yeşilleniyor. Bir sebebi de özellikle kış aylarındaki soğuk, yakıcı rüzgar. İç kısımlar bu durumdan çok etkilenmiyor.


Pınarbaşında bol miktarda kına taşı vardı.
Herhangi bir taş ıslatılıp kına taşına sürtülmeye başlandığında kına açığa çıkıyor...
Türkümüzü söyleyerek yaktık kınamızı...
"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar"...
Pek eğlenceliydi :)
Bu kınataşı başında kına yakımı için diyorlarki; ilk önce dullara, sonra bekarlara, sonrada tüm hayalleri olanlara :))
Dolayısı ile herkese :))



Yaktık kınamızı, geçtik çınar ağacının altına dinlenmeye...
Doya doya içtik kaynak suyumuzu...
Çevredeki ceviz ağaçlarından yedik taze cevizimizi....

Şimdi sıra Tepeköy'de...


Barba Yorgo Tevernasındayız şimdi...
Adanın en ünlü şarap imalatçısı...
Şarap yapılan yerleri, mahzenleri geziyoruz...
Üzümler çoktan toplanmış ama arada bırakmışlar bikaç salkım tadımlık...
İnanılmaz güzel tatları üzümlerin...


Barba Yorgo'da çıktı bu tabela karşımıza... Yorgo kendisi yazmış...

Tepeköyde ağırlıklı Rumların yaşadığı bir köy. Çok az hane kalmış ama...


Dereköy... Eskiden Gökçeadanın merkeziymiş.... 1900 hane Rum yaşarmış... Ama şimdi topu topu 50 hane kalmış...
Gökçeada eskiden Rum halkının ağırlıklı olarak yaşadığı bir adaymış. Devletin getirmiş olduğu iskan köyleri ile Türk halkı çoğaltılmaya başlanmış. Bu arada tabiki yeni gelen halka (köylülerin anlattığı kadarı ile) Rum halkı eziyet etmiş. Bu sırada 1972 senesinde Dereköy yakınlarına açık cezaevi kurulmuş. Açık cezaevindeki mahkumlarında bu Dereköyde yaşayan Rum halkına kısasa kısas diyerek eziyet ettiği söyleniyor. Dayanamayan Rum halkı adayı terk etmiş.... Açık cezaevi daha sonra 1982 senesinde kapatılmış....





Dereköy ve ıssız sokakları....


Dereköyün tarihi çamaşırhanesi...
Kalan köy halkı hala büyük eşyalarını yıkamak için kullanıyormuş...


Kapatılan cezaevi...
Şimdilerde bikaç binası salça fabrikası olarak kullanılmaya başlanmış. Yine de birçok bina hala atıl durumda....


En sonda gördüğünüz burun İnce burun... Türkiyenin en batı ucu...
Koyda Gizli Liman diye geçiyor. Şimdilerde Jet Fazıl almış burayı maalesef :(
Otel zincirlerinin bir halkasını da buraya yapacakmış. Ada halkı çok mutlu değil tabi ki bu durumdan...

 Burası Uğurlu göleti...
Gökçeadanın irili ufaklı oluşturulmuş 4 adet göleti mevcut. Su konusunda diğer adalar gibi sıkıntı yaşamıyorlar... Ekili alanları bu sebeple bereketli topraklar...


Adayla bütünleşmiş kurabiyesi "Efi Badem Kurabiye"...
Efi adında bir kadın yapıyormuş bu kurabiyeyi, markalaştırmışlar...
Çok da lezzetli :)

Adanın diğer bir lezzetti de keçi eti, keçi peyniri, keçi sütü...
Her hanenin mutlaka keçisi var...
Mmmmmm çok lezzetli.....

Bir ada turumuzu daha tamamladık :) Darısı diğer adalarımızın başına ;)

11 Eylül 2012

Gökçeada turuna devam..

Gökçeada'nın en nadide yerlerinden biri Kaleköy'deyiz şimdi...


Adada bol miktarda Şapel var demiştim size. Kaleköy'de yine yerleşim birimlerinden uzağa kurulmuş bir Şapel...


Gökçeadanın tamamında taş evler ağırlıkta. Kaleköy'de de öyle. Kaleköy eski ismiyle Kastro kentsel sit alanı olarak belirlenmiş. Çokda iyi olmuş. Doğal yapısı bozulmamış hiç...


Yukarı doğru tırmanınca Poseidon Cafe'ye ulaşıyorsunuz. Gün batımına hazırız şimdi :))




Manzara tek kelimeyle enfes...


Bir söyleme göre bu günbatımını 3 yerde izleyebilirmişiz. Biri Ayvalık/ Sarımsaklı, Diğeri Sinop ve birde Gökçeada/Kaleköy...
İster taburelere oturun, ister kayalıklara... Elinizde bir fincan sıcacık kahve yada enfes bir şarap... İnanın bu manzaraya doyamayacaksınız...
Ben doyamadım...
O gün batımında ruhumun dinginleştiğini hissettim...

Gökçeada belediye olarak "Cittaslow" hareketini benimsemiş. Diğer bir anlamda yavaş şehir sertifikasını almış. Dolayısıyla adada gerçekten sakin bir yaşam var... Mümkün olduğunca doğal yaşamlarını, ortamlarını bozmamaya çalışıyorlar...


Güneşi tutmaya çalışan bi yaramaz mı gördüm ben :)))


Köyde birde sabun atölyesi mevcut. İmroza...
Sakızlı sabunlarını sevdim... Zeytinyağını sakızın aromasıyla buluşturmuşlar. Tabi farklı aromalarda mevcut... Ama yöreye uygun olanını seçtim ben :)


Sabun parçalarından yapılan süslerde çok hoştu :))
Artık sabunlardan bile yapılabilir. Ne dersiniz :))

Gökçeada anlatmakla bitmiyor :)) Yarına tekrar devam deriz...

10 Eylül 2012

güzel bir gökçeada turuyla döndüm yeniden...

Tatilden döneli çok oldu aslında. İşler, güçler derken ancak fırsat bulabildim...
Mersin gezmeceleri daha sonra inşallah. Fotoğrafları biraz düzenlemem gerekiyor.

Geçen hafta birde kısa bir Gökçeada gezisi yaptım. Çok sevdim bu adayı... Kendine has sakinliği içime huzur doldurdu...

Zeytinli köyünden başladık gezmeye...


Zeytinli köyü hala Rum vatandaşlarımızın yaşadığı çok şirin bir köy...
Yukarıdaki henüz yapımı tamamlanmış ilk ruhban okulu. Bu kış faaliyete başlayacakmış.
Adadaki kilise ve şapellerin hemen hemen hepsi faal. 



Dar sokaklarında gezerken kendinizden geçiyorsunuz...


Köyün merkezinde 4 tane kahve mevcut. Madamın Yeri en ünlüsü. Madam öldüğünden beri oğlu devralmış bayrağını. 
Panayot Ustayı denedik biz bu sefer. Sakızlı muhallebisi enfes... Sakızlı dondurma ile servis ediyorlar...
Sakızlı dibek kahvesi de muhteşem... Yolunuz düşerse asla denemeden geçmeyin... Tadına doyamayacaksınız...

Köyden hemen sonra Tuz Gölüne geçtik...


Tuz Gölüne çamur banyosu için geliyor insanlar. Adanın en rağbet gören yerlerinden biri...


Tuz tabakasının ve gölün altında siyah renkte bir çamur mevcut. Özellikle romatizma, sedef ve kireçlenme gibi hastalıklara iyi geldiği söyleniyor ve kür şeklinde uygulanması gerekiyor.


Baktım herkes dalmış çamurun içine bende yaparım dedim ama çok fazlasına cesaret edemedim :)
Temizlenememekten korktum ama size tavsiyem korkmayın, çabuk temizleniyorsunuz...
Bir dahaki sefere komple saç-baş arap bacıya döneceğim :)))
Fakat hemen bir uyarı... Çamurun içinde kükürt yoğun olduğundan dolayı kükürt kokusu 1-2 gün teninizden ne yaparsanız yapın çıkmıyor.
1 kere yapılan uygulamanın tabiki çok faydası yok ancak doğal peeling yöntemi olarak kullanılıyor.
Hakikaten çamuru 20 dk bekletip kuruduktan sonra yıkayınca cildim pırıl pırıl ve yumuşacıktı :)


Bu çamuru nerde temizleniyor peki... Tabiki denizde... Gölün hemen karşısı adanın en ünlü sahili Aydıncık sahili....


Kum yapısı ve denizi ile muhteşem bir sahil Aydıncık sahili....


Çeşme'den sonra rüzgar sörfü konusunda 2. sırada yer alıyormuş. Özellikle Bulgar sörfçüler tercih ediyorlarmış burayı. Kamp ve çadır kurma açısından oldukça uygun bir sahil....

Gökçeada tabiki bu kadar değil... Gerisi yarına kalsın...
Yarın gün batımını izleyip nasıl kına yaktığımızı anlatacağım size...
Şimdilik hoşçakalın..
Hepinize iyi haftalar, mutlu haftalar....

16 Ağustos 2012

şimdiden...

Yoğundum ve hala yoğunum aslında...
İşleri yoluna haline sokmam gerekirken yepyeni işlerle uğraştım bol bol...
İnşallah bugün hepsini tamamlayacağım, ümid ediyorum yani....
Birde grip olmuşum bu havada zoru başarıp...
Kötür kötür öksürükler içinde dayak yemiş gibiyim...

Düğün bahanesi ile uzak yerlere yol alma zamanı da geldi çattı...
Cumartesi yola çıkacak olan ben henüz valizim bile hazır değil...
Üstüne ütü yapmam gerekiyor bol bol, valizi hazırlayabilmem için...
Onuda halledeceğim inşallah, yoksa valize tıkıştırsamda hay allah kırışmış mı desem oralarda :)))

Şimdiden hepinizin bayramını kutluyorum. Ailenizle, sevdiceklerinizle mutlu mutlu bir bayram geçirmeniz dileğiyle kocaman öpücüklerimi gönderiyorum hepinize...

Mersin'den güzel anılar, güzel fotolarla döneceğim inşallah....
10 gün sonra görüşürüz :)

8 Ağustos 2012

Siyah Süt / Elif Şafak




Zor gitti ne yazık ki...
Sürüklemedi...
Merak ettirmedi...
Ve haliyle süründü elimde...

Hamileler ve loğusalar kesinlikle okumasın kanaatindeyim...

Belkide loğusalığımda, hamileliğim döneminde kendimle savaş vermediğimden ve herhangi bir depresyona girmeyişimden çok içine almadı bu kitap beni...
Evet saçım başım kusmuk içinde dolaştığım çok oldu ama ölüyorum ben demedim... İçimden parmak kadınlar hortlamadı...



Ama şunu itiraf ediyim... Parmak kadınlar çok başarılı konmuş yerlerine... İçses izdüşümü olarak çok güzel anlatılmış...
Sırf bu sebepten okumak için zorladım kendimi...
Yalın bir ifade var kitapta aslında ama dedim ya konu beni cezbetmedi galiba...

Bu sebepten okuyum okumayın gibi bir yorum yapmayacağım bu kitap için... Ama şiddetle diyorumki loğusalar ve hamileler uzak dursun... Depresyona eğilimli bünye kesin depresyona girer kanaatimce..